22 Nisan 2009
Yunan yönetimi, Lozan Anlaşması’nda Batı Trakya azınlığıyla ilgili
kullanılan “Müslüman” teriminden yola çıkarak Batı Trakya’da yaşayan
azınlığın Türk değil, Müslüman olduğunu iddia etmektedir. Lozan
Anlaşması’nda “Türk” yerine “Müslüman” ibaresinin kullanıldığı doğru
olmakla birlikte bu, temelde iki nedene dayanmaktadır. İlk neden,
Batı Trakya azınlığının Yunan uyrukluğunda, Türkiye’deki Yunan
azınlığının da Türk uyrukluğunda bulunmasından dolayı bu azınlıkların
ayırt edilebilmeleri için din öğesinin kullanılmasının hem zorunlu, hem
de tarihsel geleneğe uygun olmasıdır. Diğer neden ise, Osmanlı
İmparatorluğu’nda etnik temelli “ulus” yerine din temelli “millet”
gerçeğinin ve bilincinin hakim olmasıdır. Yunan yönetimi azınlığın
“Müslüman” kimliğini öne çıkararak ve etnik kökenini redderek Türkiye
Cumhuriyeti’nin bölgede yaşayan azınlık üzerinde herhangi bir şekilde
söz sahibi olmasını engellemek istemektedir. Öte yandan, azınlığın da
Türkiye’ye herhangi bir şekilde yakınlık ya da aidiyet hissetmesi
engellenerek asimilasyon süreci hızlandırılmak istenmektedir. Nitekim
Yunan yönetimi, sadece Türklerin değil, ülkede yaşayan Makedon ve
Arnavutların da etnik kimliğini tanımamaktadır.
Yunanistan,
geçmişteki uygulamalarıyla aslında Batı Trakya’daki Türk varlığını
kabul etmiştir. Nitekim 30 Ocak 1923’te imzalanan “Türk-Rum Ahalinin
Mübadelesi Ahitnamesi” adını taşıyan sözleşmede de “Türk” ve “Rum”
ifadeleri kullanılmaktadır. 1954 yılında çıkarılan yasa da “Batı
Trakya’daki Türk Okullarının İşleyişi ve Denetimi Hakkında” başlığını
taşımaktadır. Bu dönemde azınlığa ait okulların tabelalarında da “Türk
Okulu” ifadesi yer almaktadır.
Batı Trakyalılar kendilerini
Osmanlı torunları olarak kabul etmektedir. Onlar, Müslüman ve Türk
kimliklerini birbirinden ayrılmaz iki parça olarak
değerlendirmektedirler. Bu nedenle, Batı Trakyalı Müslüman Türklerin
gözünde Türkiye sadece soydaşlarının yaşadığı bir ülke değil, aynı
zamanda uğruna yıllardır mücadele verdikleri Müslüman Türk kimliğinin
hayat bulduğu yerdir. Bölgede Türk ve Müslüman kimlikleri o kadar iç
içe geçmiştir ki, çoğu zaman biri diğerinin yerine
kullanılabilmektedir. Hatta Batı Trakyalılar bölgede yaşayan tüm
Müslümanları etnik kökenine bakılmaksızın Türk olarak kabul
etmektedirler.
Batı Trakya’da hem etnik köken esas alınarak bir
seçim yapılmadığından hem de gruplar arasındaki evlilik bağlarından ve
yakın ilişkilerden dolayı bölgede ne kadar Türk, Pomak ve Çingene
yaşadığı bilinmemektedir. Ancak, Müslüman Türk azınlığın etnik
kimliğini reddeden ve azınlığın tamamını “Müslüman azınlık” olarak
tanımlayan Yunan yönetimi, Batı Trakyalıları etnik aidiyete göre
sınıflandırma söz konusu olduğunda bu grupları kesin bir şekilde
birbirinden ayırmaktadır. Buna karşılık, Batı Trakya’da özellikle
köylerde yaşayan Pomaklar, Türk ve Müslüman kimliklerini eşdeğer
kullanmaktadırlar. Pomak aileler, konuşma dili olarak Türkçe’yi tercih
ettiklerini ve çocuklarına Türkçe’yi öğrettiklerini söylemektedirler.
Çünkü, Türkçe konuşmak Müslüman kimliğinin olmazsa olmazı olarak
görülmektedir. ABD’nin 1993-2004 yılları arasındaki Yunanistan ile
ilgili tüm raporlarında Pomakların kendilerini Müslüman ve Türk olarak
tanımladıkları vurgulanmaktadır. Batı Trakya’daki diğer Müslümanlar
gibi onlar da Yunan hükümetinin sadece Müslüman kimliğini tanıması ve
Türk kimliğini reddetmesinden rahatsızlık duymaktadırlar.
Diğer
taraftan ise, Yunan resmi makamları, Batı Trakya’da yaşayan Türk
azınlığın etnik kimliğini reddetme ve azınlık mensuplarını Müslüman
olarak tanımlama yönündeki ısrarlı tutumunu devam ettirmektedir. Etnik
kimlik yerine dinî kimliği ön plana çıkararak azınlığın Türkiye ile
bağlarını zayıflatmayı amaçlayan Yunan yönetimi, azınlığı Türk, Pomak
ve Çingenelerden oluşan karmaşık bir topluluk olarak tanımlamaktadır.
Ancak geçmişte olduğu gibi bugün de Batı Trakya’da böylesine kesin bir
ayrım söz konusu olmamıştır.
Bugüne kadar, Yunan yönetimi
tarafından Türk kimliğinin tanınması yönünde olumlu herhangi bir adım
atılmamakla birlikte, dönemin Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu 1999
yılında verdiği bir demeçte “Hiç kimse Batı Trakya’da Türk kökenli
Müslümanların varlığını inkar edemez. Sınırlar zorlanmadığı takdirde
benim için bir Batı Trakyalının kendisini Türk, Bulgar veya Pomak
olarak tanımlamasının bir önemi yoktur” demiştir. Bu ifade koşullu
olmakla birlikte Türk kimliğini kabul etmek olarak algılansa da, resmi
olarak bundan sonraki süreçte Türk kimliğini tanımaya yönelik bir
gelişme olmamıştır.
Batı Trakya’da Müslüman Türk azınlık
tarafından kurulan dernek ve vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının
isminde “Türk” ifadesinin yer alması Yunan yönetimi tarafından kabul
edilmemektedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de bir derneğin tabelasında
Türk ifadesinin yer alması en önemli kapatma nedeni olabilmektedir. Bu
sebepten dolayı 1984 yılında İskeçe Türk Birliği ve Gümülcine Türk
Gençler Birliği, 1985 yılında da Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği
kapatılmıştır. 21 Mart 2001 tarihinde kurulan Rodop İli Türk Kadınları
Kültür Derneği’nin de 20 Eylül 2002 tarihinde Rodop İstinaf
Mahkemesi’nde görüşülen davasının kararı ise 17 Ocak 2003 tarihinde
açıklanmış ve mahkeme; ismindeki “Türk” kelimesi nedeniyle, böyle bir
derneğin kurulamayacağını belirtmiştir.
1984 yılından bu yana
devam eden İskeçe Türk Birliği’nin kapatma davası nihayet Şubat 2005’te
sonuçlanmıştır. Yunanistan Yargıtay Genel Kurulu, 7 Şubat 2005 tarihli
karara göre, savcının “Birliğin Yunanistan’da yaşayan bir Türk azınlığı
olduğunu ileri sürme, çabalarıyla yabancı bir ülkenin çıkarlarına
hizmet ettiği ve var olmayan bir azınlık sorunu yarattığına” yönelik
iddialarını kabul ederek, İskeçe Türk Birliği’nin temyiz başvurusunu
reddetmiştir. Bunun üzerine Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF)
ve Avrupa çapında ABTTF’ye üye 29 Batı Trakya Türk derneği öncülüğünde
karar kınanmak üzere geniş çaplı bir imza kampanyası başlatılmış ve
dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştır. Batı
Trakyalılar, siyasi bir baskı olmadığı sürece AİHM’den kararın
lehlerine çıkacağını düşünmektedirler. Öte yandan, Lozan Anlaşması
çerçevesinde azınlık hakları belirlenen İstanbul’da yaşayan Rum azınlık
ise okul, hastane ve diğer kurumlarda resmen “Rum” ifadesini
kullanmaktadırlar. Aynı şekilde, Rum ifadesi dinî bir kimliği değil
etnik kimliği tanımlayıcı bir ifade olarak kullanılmaktadır.
Yunan
yönetimi Batı Trakya’da Türk kimliğini inkar ettiği gibi, Türk kültür
varlığının mevcudiyetini de kabul etmemektedir. Batı Trakya’da Osmanlı
mirası olan ibadete açık 300’e yakın cami bulunmaktadır. Camilerin bir
kısmı tamamen yıkılmış ya da tahrip edilmiştir. Örneğin Dedeağaç’taki
Osmanlı eserlerinin tamamına yakını yıkılmıştır. Bu camilerin tamir
edilmesi veya genişletilmesi yönündeki çabaların önüne sürekli
bürokratik engeller çıkarılmaktadır. Ayrıca Yunan yönetimi yeni cami
inşası konusunda da sorun çıkarmaktadır. 2000 yılında Koyunköy’de,
kilise çanından yüksek olacağı gerekçesiyle cami minaresinin
tamamlanmasına izin verilmemiş ve caminin restorasyonunda görev alan üç
Batı Trakyalı Türk hapse atılmıştır. Uluslararası platformda geniş yer
bulan bu caminin restorasyonu bugün tamamlanmış olup cami ibate
açılmıştır. Bunun yanında son yıllarda yeni cami yapımı ve restorasyonu
konusunda da bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Cami, türbe ve
mezarlıklara yönelik saldırlar da geçmişe oranla azalmış durumdadır.
Bununla birlikte, azınlıklar ile ilgili olarak oluşan gergin ortamlarda
bu saldırılar yeniden gündeme gelmektedir. 7 Mart 2004’te genel
seçimlerin yapıldığı gün İskeçe’ye bağlı tarihî Okçular Camii fanatik
Yunanlılar tarafından yakılmıştır. Bu camii, Karamanlis hükümetinin
inisiyatifiyle 15 ay içerisinde aslına uygun olarak restore edilmiş ve
12 Temmuz 2005’te ibadete açılmak üzere caminin asıl sahibi olan Vakıf
Heyetine teslim edilmiştir.
Yerel makamlar tarafından yayımlanan,
Batı Trakya’yı tanıtan kitap ve broşürlerin, bölgedeki altı yüzyıllık
Osmanlı kültürel mirasına hiç atıfta bulunmamaları dikkat çekicidir.
Doğu Makedonya – Trakya Bölge Sekreterliği’nin Batı Trakya’nın kültürel
özelliklerini tanıtmak amacıyla 1998 yılında yayımladığı kitapta da
Türk kültür mirası yok sayılmıştır. “Trakya demir çağından bu yana
Elendir” cümlesiyle başlayan kitapta halen ayakta kalabilen 36 Türk
tarihî eserinden hiçbir örnek verilmemiştir.